Bir elmanın iki yarısı, değirmenciyle koca karısı…
Hayri dedeyle, Güllü ninenin boş kucakları torun bekleye dursun, hayırsız oğulları bir türlü evlenmezmiş. Yaşı geçmiş, başı geçmiş; köye kız gelenler dul gitmiş, ama o hala beğenememiş. Kusursuz eş ararmış kendini kibardan sayıp. Gül Ninenin torun hayali masal olup, hülyaları küle dönmüş. Siz işe bakın ki bir gece dolunay vakti bir şeyler olmuş. Çocuk rüyasında Aykız’ı görmüş o gece. Deliye dönmüş. Uyanıp anasının başına dikilmiş: “Ben kara sevda oldum ana” demiş. “Mükemmel eşi buldum”. Anası uyku semesi duyduklarına inanamamış, dahası rüya sanmış. Sabah kalkmış ki oğlan dağlara taşlara bakar, ‘Ay prenses neredesin?” diye bağırırmış. Gül Nine önce gelin bulduk diye sevinmişmiş, ama sevdasının rüya olduğunu öğrenince korkmuş. Oğlan gidecekmiş, diyar rüyasını arayacakmış. Önce “olmaz!” demişler, yollamamışlar lakin çocuk yiyip içmez olunca, mecbur razı olmuşlar. Anası çok ağlamış, hatta karalar bağlamış. Bir oğulcuğu varmış o da yüreğini dağlayıp çemiş gitmiş öylece…
Âşık oğlan yola düşmüş seherde. Her rüyada onu görmüş, her kapıda onu sormuş. Günler batmış, aylar çıkmış. Yokmuş işte, ne bilen varmış, ne gören. Deliye çıkmış adı, aldırmamış. Çalmadık kapı bırakmayacakmış. Aykız her gece rüyasında “Bul beni” dermiş. Oğlan da bulmaya yemin etmiş. Az gitmiş, uz gitmiş yüce dağ başında bir köye rast gelmiş. Meğer o daha varmadan namı önden varmış. Orada da herkes haline gülüp derdiyle eğlenmiş. Tam ümidini kesip geri dönecekmiş ki arkasında bir ses duymuş. “Ben biliyorum” demiş arkadaki ses. Aykız’ın yerini biliyormuş. “Ama söylemem” demiş adam. “Benim diyeceklerimi harfiyen yapmadan sana hiçbir şey söylemem.” Konuşan aksakallı ihtiyar “Dört şey isterim” demiş: “ Arka yüzü siyah olmayan bir ayna bulacaksın önce.” Sonra terzi eli değmemiş gömlek isterim… Ardından, kırmızıyı seven bir kör bulup getir. En son da güneşi görmeden büyümüş bir çiçek en güzelinden.” Çocuk bu istenilenleri kolayca bulurum sanıp heveslenmiş, bir hafta mühlet istemiş. Aykız’ı bırakmış, bu defa da bunların derdine düşmüş. Ama ne öyle ayna, ne öyle gömlek ne de öyle kör varmış memlekette. Öyle çiçekse zaten mümkün değilmiş ki bulunsun. Bir hafta sonunda tekrar varmış ihtiyarın yanına. Yalvaracakmış, yakaracakmış. Belki insafa gelir de söyler Aykız’ın yerini diye düşünmüş. Kapıyı açan adam boynu bükük delikanlıyı süzüp: ”Getirdin mi istediklerimi?” diye sormuş. Oğlan başını iyice eğip. “Bulamadım ki, bulsam neyim varsa satar alırdım istediklerini ama yok öyle şeyler…”
“Doğru” demiş ihtiyar, yok o istediklerim: Aynanın arkası kara olmazsa zaten ayna olamaz, güneşi gösteremez. Kusurları da insanın siyah kısmıdır, onu Yaradan’a ayna yapar. Ondan gözükür Allah’ın bütün güzellikleri üzerinde. O gömlek de insanın ruh kalıbının üzerine biçilmiş cesedidir. Terzisiz olur mu hiç. Allah’ın yaratmadığı bir kul var mı şu dünyada. Kırmızıyı seven kör de bulamamışsındır. Bulamazsın tabi. Çünkü kırmızının güzelliği değildir onu sevdiren, asıl hüner renkleri sevimli görecek gözü icat etmektir. Göz olmasa tüm renkler aynı değil mi? Güneş görmemiş çiçek de yoktur dünyada, çünkü çiçekler güzelliğini güneşten alılar. En güzelden gelmeyen güzellik de yoktur dünyada. Tüm güzellerin güzelliği Ondan değil mi?
O esnada kapıda, adamın arkasında bir kız belirince oğlan donup kalmış. Bu o rüyalarda gördüğü Aykız’mış işte? Bir adama bakmış bir Aykız’a. İhtiyar girmiş araya ve demiş ki. Bu benim Aykız’ım. Kusursuz sanma o da hepimiz gibi aynadır, karanlık tarafları vardır, sonra üzülürsün. Hem ceset gömleğinin güzelliğine aldanma, terzisi çekip çıkaracak günü gelince. Renkli cemaline de aldanma, onu sana güzel gösteren Allah’tır. O güzeli çirkin, çirkini güzel gösterir isterse. Hem çiçek gibi gençliğine de kanma sakın, hepsi solar gider. Geride bir hazan kalır.
Çocuk çok güzel bir ders almış orada. Evet, sevdiği kız Aykız’mış ama ay ışığını güneşten almaz mıymış? Ayı seven önce güneşe bağlanmaz mıymış? O benim güneşimin aynasıdır demiş babasına. Allah’ın emriyle ver onu bana, beraberce hamd edelim bir ömür. Aykız’ın da gönlü olduğunu öğrenince “Verdim” demiş ihtiyar. Gül ninenin kucağına da iki torun nasip etmiş Hak Teâlâ. Onlar ermiş muradına, kerevite çıkacak adam beklerlermiş…
Bir cevap yazın